" Ankara bir düşler kentidir. Kentin kendisi insanları düşler dünyasına taşıdığından değil: İnsan Ankara'da düş kurmadan yaşayamaz da ondan. Ya yönetimle ilgili bir düşünüz olmalı, ya mutlulukla ilgili; ya iyi insanlıkla ilgili bir düşünüz olmalı, ya da iyi sanatçılıkla ilgili. Düşlersiz yaşanamaz Ankara'da: Çünkü ufuklar sınırlıdır dağlarla, geniş bir ufuk düşünüz yoksa. "
Ali Cengizkan, Ankara Ankara Güzel Ankara'nın sunusundan
Merhaba,
Yazı bana hep mahrem gelmiştir, ama zamana ayak uydurmak gerek. Bugün ilk blog gönderimi paylaşıyorum, konum Ulus. Cumhuriyet’in ilk yıllarında medeniyetin sembolü olarak inşa edilen bu semtin, bugün alt kültür olarak adlandırılan kimliğine dönüşümünü inceleyip, anlatmaya çalışacağım. Şehirlerin ruhu olduğuna inananlardanım ben de. Ama sabit olduğunu düşünmem bir şehrin ruhunun, çünkü canlıdan olan canlıdır bence. İnsanlar ve hayatlar geçtikçe Ulus’tan, Ulus da hikayeler biriktirmiştir mesela. Tiyatro binalarının hemen yanında ortaya çıkan pavyonlar, arka sokaklarda türeyen gecekondular, Cumhuriyet’in şık hanımefendileri ile beyefendilerini bir anda sıradan insanlara dönüştürmüştür. Elbette, kelimelerle ‘bir anda’ tabir ettiğimiz her şey, öyle çok da bir anda olmamıştır. Karpiç Lokantası anılarıyla birlikte yıkılmıştır, Ankara Palas Adalet Ağaoğlu’ nun romanlarında kalmıştır. Ama hala Solfasol otobüsleri geçer Ulus’tan, memurlar işlerine hala gider. Dünkü efendiliği yoktur Ulus’un, tehditkar bir magandadır, belki de yalnızca zamana ayak uydurmuştur. Bu yüzden Ulus, hikayeleri, değişen kimlikleri, birikenleri ve yitenleriyle incelenmeye değer bir Ankara semtidir. Türkiye'de şehirleşmenin etkisiyle yeni bir kimlik kazanan onlarca semtten sadece bir tanesidir.